1 Ocak 2017 Pazar

Aslan Gibi -Geri Döndüüüüüüm :)

   Bir şey olacağından değil ama bu sene içimde farklı bir his var. Belkide benim hüsnü kuruntum, belkide gerçeğe kavuşacak bir öngörü bilemiyorum.. İçimde bir umut, "güzel günlere az kaldı, lütfen yürümeye devam edin" tabelasını görmüş gibiyim.

   Şaka bir yana malum yeni bir yıla girdik, her ne kadar ülkece hoş haberlerle adım atmamış olsakta içimizde bir umut tutunmuş gidiyoruz işte. Kendi hayatıma dönecek olarsak radikal bir giriş yaptım diyebilirim. Geçtiğimiz yıl yani namı diğer 2016 resmen vefat haberleri, sağlık problemleri, depresyon ve alınan kilolar olarak haneme yazılı. Sanırım tek iyi yanı beni İstanbul'a ve hayal ettiğim o yerlere götürmüş olması. Onun dışında bu yılın geriye kalması için saatlere bakakaldım, yollarını gözledim diyebilirim. 

   Bende düşündüm ki hem bu radikal kararlarımı sizlerle paylaşayım, hemde hiç yakinen tanışmadık birazda bu deli kızı tanıyın istedim :) Yaniiii bloğa geri döndüm milleeeet!!! :) 

   Aslında ben burcu yengeç, yükseleni akrep olarak hayli zor biriyim. Aşırı derecede kıskanç biriyim mesela. Tam bir ilgi manyağıyım lakin mıç mıç öpüşmelerden sürekli sarılmalardan hoşlanmam. Gizli yapılan küçük süprizlerden hoşlanır, başucumda benim için karalanan bir iki notla bütün gün bulutlarda gezen bir kız olabilirim. Maddiyatla gözüm hiç boyanmadı lakin hayatımı garantiye almayı bilir, ayağımı yorganıma göre uzatırım. 
   Adalet kılıcım hayli keskindir ve herkese eşittir. Klişe belki ama kesinlikle çok çabuk parlar, çok çabuk sönerim :) He birde "hem sever, hem döverim" ya da "insan en çok sevdiği ile uğraşırmış" tarzı klişeler var ya işte onlarda benim yani burada yazar diyor ki çok çektiririm ama en çokta ben severim arkadaş! :) Böyle ulu orta pat diye doğruları söyleyen gıcık tipler var ya, bende onlardanım :) Hiç içimde tutamam, güzel kelimelerle de süslemeyi hiç bilmem. Neysem o'yum, her şey şu dilimin ucunda. Öyle işte.. Ben buyum, Allah’ın bildiğini kuldan ne diye saklayayım ki J
   
Şu aralar 2017’de planlanan kuzen düğünleri ile kafayı bozmuş, diyete başlama kararı vermiş bulunmaktayım. Ama bu sefer başka.. Pazartesi başlayıp, Çarşamba biteninden değil J 
   Başıma gelecek beden değişimi ve uzun süredir karalanan notlar birleşecek, ara verilen blog serüveni kaldığı yerden devam edecek söz veriyorumJÇok soran, mesaj atan oldu, bende özledim bendeeee. Bunu küçük bir önsöz, geri dönüş kabul edin olur mu? Hepinize sağlığınızın yerinde olduğu, sevdiklerinizin başucunuzda olduğu, cebinizin para dolu, gönlünüzün ferah olduğu musmutlu bir yıl diliyoruuuuum .Tekrar görüşene dek, hoşçakalııııın J

15 Ekim 2015 Perşembe

-Miş'li Oyunlar

Ne kadar uzun zaman oldu içime dönmeyeli, içimi dinlemeyeli..
Onun bile bana kırgın olduğunu fark etmeyeli ne kadar zaman oldu, kim bilir.. 

   İnsanın içi uzak yolları çeker miydi hiç? Benim çekti. Tek istediğim bir kulaklık, içinde tüm düşüncelerimi bastıracak seste bir müzikti. İçimizdekileri de bırakabileceğimiz uzak diyarlara kesilen biletler? Fikri bile ne kadar hoş değil mi?
   Kendimizi, kimliğimizi ve hatta geçmişi unutabileceğimiz çok ama çoook uzak diyarlar..

   Ama ne yazık ki böyle yerler yok ve ne yazık ki içimizdekileri buruşturup, çöpe atamıyoruz.
Atmış gibi yapıyoruz, gülmüş gibi yapıyoruz, mutluymuşuz gibi yapıyoruz ama asla kendimizmiş gibi yapamıyoruz.

    Bu gece uzun satırlar karalamaya, uzun cümleler kurmaya hiç mecalim yok.
    Bir selamımıza muhtaç olan insanlar varken, hiç değmeyecek insanlara ne diller döktük biz
    Bundandır dibe vuruşumuz,
    Bundandır kendimizi başka diyarlarda unutuşumuz..

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir Çift Göze Aşık, Diğer Tüm Gözlere Kör

Bir söz vardı geçenlerde okumuştum.
"Bir çift göze aşık ve diğer bütün gözlere körüm" diye.
Abartılı bir sevgi sözcüğü gibi gelmişti, ne yalan söyleyeyim..

   Sonra başıma öyle bir şey geldi ki. Sanki büyük konuşmuşum gibi, sanki milletin aşkına göz dikmişim gibi. Bir o kadar yaşamak istediğim ve bir o kadar da dibine kadar korktuğum..
   Bazen karşınıza öyle insanlar çıkıyor ki, bunca zaman "seviyorum" diye dil döktüğünüz tüm insanlara yazıkmış gibi geliyor. O derece zaman kaybı, o derece anlamsız..
   Ta ki o insan karşınıza çıkana kadar.. İşte o zamana dek sevginin gücünü, en azından sürekli mesajlarda yazılan "aşkım,canım vs." gibi kelimelerin ne kadarda içi dolu kelimeler olduğunu fark edemiyorsunuz.
   He birde şöyle bir şey var "toplumsal yargılar". Bırakın abiler, ablalar.. Bırakın kardeşlerim..
   Kim ne demiş, ne yapmış hepsini geride bırakın ve sadece yaşayın.
   Acısını da, üzüntüsünü de, mutluluğunu da, neşesini de.. Dolu dolu ve her şeyiyle yaşayın.

Çünkü karşılaşma veya tanışma hikayelerimiz aynı olabilir ama kesinlikle başrol oyuncuları farklı değil mi? Neden bu genel geçer kurallar? Biri çılgınca sevdiğini dile getirirken, diğeri yalnızca size ve gözlerinize sevdiğini haykırıyorsa ne olmuş yani?
   Birileri 7/24 mesajlaşıyor, şurdan şuraya haber vermeden gidemiyorsa; fakat siz her şeyi yapmakta özgürken, hala kalbiniz ve aklınız onun için atıyorsa söyler misiniz aradaki sevginin farkı ne?
 
Kimileri kağıda döker, -ben gibi,
Kimileri dillendirmez, -gözlerden gönüllere akan gizli bir yol vardır
Kimileri haykırır,
Kimileri başlı başına bir masaldır.

   Ama emin olun aşk hikayeniz yalnızca ve yalnızca sizin yaşadığınız, başrol oyuncularını kesinlikle kaptırmak istemeyeceğiniz ve her geçen gün, bir öncekinden daha fazla şükretmenize sebep olan bir hikayedir.
Ve seni kandırmak istemem sevgili okuyucu, lakin bu hikayenin bir sonu olacak.
Umutsuzluğa kapılma hemen!
Esas perde kapanana kadar...
Tüm olumsuzluklara rağmen...
Gönül çerçevende ne görmek istiyorsan; onu görene kadar asla vazgeçme..


Çünkü artık sende biliyorsun, bizim gibiler "Bir çift göze aşık, diğer tüm gözlere kör".. 

16 Nisan 2015 Perşembe

Bir Tutam Neşe

"En son ne zaman heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Anlasana hayattan beklentisiz, başıboş kaldım"

   Bu sözleri söylerken çok ciddiydim. Hala da çok ciddiyim. En son ne zaman kalbimin sesini duydum bilemiyorum ya da ne zaman kalbim "birisi" için deli gibi çarptı? Kestiremiyorum.
   Sanki hayat, zor yetiştiğim sabah kahvaltıları ve almak istediğim fakat cebimde beş kuruş olmadığı isteklerden ibaretti. Kredi borçları, emekli maaşı, başka şehirde öğrenci okutulması, hesapta olmayan masraflar, hastalıklar.. Ölümler.. Hayatın akışında anlamıyordum, ta ki yalnız kalıp içimdeki sesin tonunu yükseltene kadar.. ne çok şey yaşamış, zaman ne çabuk ilerlemişti. Aynaya bakınca 4 seneki halimden eser yoktu. Kimyasallar işte, bir saç boyaması bile ne kadar değiştiriyor insanı.
   Yorulduğumu fark ettim sonra. Baya baya gözlerime ufaktan çizgiler yerleşmişti. Gecelerden uykularım eksilmişti, sabahında gülümsemeyen bir yüz belirmişti. Ne düşündüğümü ya da neye bu kadar kendimi yorduğumu bile bilmiyordum. Fark etmemiştim ama sabahları ağrı kesici olmadan da kafamı toplayamıyordum.
   Bütün bunlar birikti derken o ana kadar fark etmediğim bir şey daha oldu. Karşı masaya sen oturdun. Tuhaf gelecek belki ama hiç önemsemedim seni. Tanımakta istemedim. Sen adım attın, ertesi günü ben seni unuttum. Aradan günler geçti.. Ve günlerden bir gün, sen yine karşı masamda oturdun.
   Tek bir fak vardı, gülümsüyordun.. Baya baya gülüyordun, bana bakıyordun ve sen farkında değildin ama dünyam kademe kademe aydınlanıyordu. Sanki güneşin doğuşunu izlemek gibiydi. Önce ufak bir çizgi gibiydi, aydınlığın. Belli belirsiz fakat fark edilen. Sonra benim kara bulutlarıma savaş açmış gibiydin, Bir şekilde bir yolunu buldun ve aydınlandı dünyam. Sen farkında bile değildin ama ben güneşin doğuşunu senin gülüşünde yakalayabilmiştim.
   Öyle kabalık bir hayatım vardı ki. "Dur" dedim ilk önce. "Kızım sen ne yapıyorsun? Kendine gel" dedim. Dedim ama içimde zıplayan ufak bir kız çocuğu baya baya dinlemedi beni. Sana doğru çekildim. Kalbimin yerini keşfettim, yüzümdeki istemsiz gülümsemeyi yok edemedim. Diyeceksiniz ki haberi var mı duygularından? Hayır yok. Olmasına da gerek yok. Ben bir ilişki istemiyordum ki. Ben onunla tanışana kadar ne istediğimi bile bilmiyordum.
   Tek istediğim onun gülmesiydi. Bana bakan ve ışıldayan gözleriyle gülümsemesi. Zaten o gülümseyince, ben bayram çocukları gibi olacaktım. Demek oluyor ki sevmek her zaman kavuşmak değildir. Varlığını sevmektir, etrafınızda nefes aldığını bilmektir. Telefon faturasını, kredi kartlarını düşünmemektir. Siyahlara bürünmüş kıyafet dolabınızın, bahar bahçeye dönüşmesidir.
   Sevmek, hayattan bir tutam neşe çalmak demektir..

19 Mart 2015 Perşembe

Gelecekteki Bay X'e

Kaşı kemanım,
Gönlü pür neşem,
Teni "güven" kokanım..
Mihrabım,
Aydınlığım..

   Hala gelmeni beklediğim bu günlerde, biz henüz seninle tanışmadık.
   Sende biliyorsun ki herkesin bir hikayesi vardır ve herkesin bir yarısı..
   O kişi sensin, biliyorum..
   O kişi benim, biliyorsun..
 
Sadece henüz birbirimizi bulamadık. Benden yana hiç şikayet yok emin olabilirsin. Sabırla bekliyorum, bolca kitap okuyor, ellerimi mürekkeple batırıyorum. Senden gelecek işlemeli bir mendil dileğim. Ellerimi avucuna alman, temizlemen, koklaman..

   Ne yapsam da sana yetsem? Ne yapsam da seni bulsam?
   Yakamıza karanfil takıp bir yerde buluşsak ya? Ne güzel olur.. Bilirsin severim ben eskiyi, geçmişi..
   Yalnızlığı da severim. Ama insan diğer yarısını bulmadan anlamaz ki değil mi? Yaşamanın esas "sevince" anlamlı olduğunu. Ellerinin üşümesinin bile mutluluk verici olduğunu. Kalbinin atmasının ne demek olduğunu bilemez kimse değil mi? Diğer yarısını bulmadan, aşk şarabından almadan kimse ölmesin. O kor ateş düşsün insanoğlunun yüreğine.. Tıpkı sen ile ben gibi. Henüz yaşayamadığımız hikayemiz gibi..

Bir yerlerde beni bekliyor musun?
Yada sende akışına bırakıp hayatın bizi buluşturmasını mı diliyorsun?

   Ben öyle yapıyorum.
   Bekledim, bekledim, günlerce gecelerce bekledim..
   Gelmedin.
   Bende beklemekten vazgeçtim.
   Nasıl olsa geleceksin? Geleceksin değil mi?

17 Mart 2015 Salı

Gece Yarısı Çığlıkları

Vicdan denilen şey hep geceleri ayaklanıyor ne yazık ki..
Ne kadar kısmaya çalışsam, ne kadar bastırmaya çalışsam da nafile..
Mikrofonu aldı mı eline, mecbur dinleyeceksiniz..

   Aslında çok değil bundan 4 bilemediniz 3 yıl önce hayli ergen, hayatı deli dolu (yani asi) yaşayan bir kızdım. Hayır demek doğamda vardı, "ben haklıyım" kelimesi benimle özleşmişti sanki.

  Sonra bir gün okumak adına ayrıldım evden. Deli hallerim yerini özleme, "hayır" diye bağırmalarım yerini vicdana bıraktı ve en önemlisi "ben haklıyım" diye kestirip attığım her şey "acaba karşımdakini kırdım mı?" soru cümlesine dönüştü.

Yaşlanıyor muydum yoksa?
Değişen neydi?

  Ne değiştiğini bilmesem de saçlarımdaki beyaz sayısının arttığını görebiliyorum, artık gizleyemediğim bir maske taşıdığımı, çok yorgun olduğumu, başımı artık güvenebileceğim birilerine dayamak isteyipte kendini tutmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum.

  Toplumdakilere göre azıcık öne çıkan ve parmak kaldırıp konuşabilen insanlar "dışa dönük, özgüvenli" dir ya hani..
  İşte o "Dışa Dönük İnsanlar" diye adlandırılan bizler, tek yaptığımız mutluluğu dışarıda aramak. Zira içimizdekilere kulak verseniz, sağır olmanız an meselesi..

15 Mart 2015 Pazar

Film Yorumları- Mandıra Filozofu 2

Mandıra Filozofu 2- İstanbul filmini izleyen var mı?

    İzlemeyenlere şiddetle tavsiyemdir.
    Eğer hala hayatın anlamını arıyorsanız, kendinizi yorgun bir savaşçı olarak görüyor ve tükenmişlik sendromuna girmeyi düşünüyorsanız; koşun, gidin, izleyin, izlettirin!
   Özellikle üniversitelerde işletme bölümü okuyan arkadaşlarıma sesleniyorum, belki gördüğümüz derslere ve hayatımıza ters düşebilir ama kesinlikle düşündüren sözler var.

Şimdi inandırıcı gelmez belki ama ben başı boş romantizm filmlerinden hoşlanmıyorum. Yani bana göre bir sinema filmi çıktığında insanı düşündürecek, hem zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız hem de o filmin mesajına yoğunlaşacaksınız.
   Mandıra Filozofu ilk filminde de gülme ve düşündürme üzerine harikaydı. Fakat İstanbul temalı bu film biraz daha düşündürmeli, biraz daha yaşam temposuna uzaktan objektif bir bakış içerikli. Bence Türk sinemasına bir şans verin ve lütfen tarafsız olun :)

Gidenler yorum yazsın, gitmeyenler de gidip hemen bana dönüş yazsın.
Her türlü konuşalım ve lütfen böyle filmleri harcamayalım.
Hepinize mutlu bir hafta diliyorum, iyi geceleeeer :)